PIIGS ülkelerinde hükümetler ve bankalar birbirlerine milyar dolarlar düzeyinde borçlu durumda bulunuyorlar. Mevcut dönemde piyasaların en çok üstüne gittiği ülke olan İrlanda’da hükümet ve bankacılık kesiminin 2010 yılı 2. çeyrek dönem sonundaki toplam dış borcu 922,3 milyar dolar seviyesinde bulunuyor. İrlanda’nın Yunanistan bankalarına 500 milyon dolar değerinde borcu bulunuyor. Yunanistan’da ise hükümet ve bankaların toplam dış borçlarının tutarı 397,1 milyar dolara ulaşmış durumda. Yunan bankalarının İrlanda bankalarına 7,8 milyar dolar, İtalya bankalarına 5,3 milyar dolar, Portekiz bankalarına 10 milyar dolar ve İspanya bankalarına 900 milyon dolar borcu bulunuyor. Geçtiğimiz haftalarda kredi notu iki basamak birden düşürülen ve piyasada daha yüksek borçlanma maliyetleri ile karşı karşıya kalan Portekiz bankalarının ise İtalya’ya 4,7 milyar dolar, İrlanda’ya 5 milyar dolar İspanya’ya ise 78,2 milyar dolar değerinde borcu bulunuyor. İspanya’nın da kredi notu Moody’s tarafından AAA’dan Aa1’e indirilmişti.
Öte yandan İrlanda’nın Almanya ve İngiltere’ye borcu çok yüksek seviyede bulunuyor (sırasıyla 148,5 milyar dolar ve 138 milyar dolar).
İtalya’nın ise Almanya’ya 154 milyar dolar, Fransa’ya 419 milyar dolar borcu bulunuyor. Bu da Fransa milli gelirinin yaklaşık %16’sıne denk geliyor.
Tüm bu borç ilişkileri nedeniyle, piyasada domino etkisinin görülme ihtimali yüksek bulunuyor. Avrupa’da mevcut dönemde yürürlükte olan finansal istikrar mekanizmaları, bölgenin kırılgan ülkelerine yardım etmekte şu ana kadar yeterli oldu. Ancak dün ECB üyelerinden Axel Weber yaptığı açıklamada, Yunanistan ve İrlanda’ya yapılan yardımlardan sonra kurtarma fonu olan EFSF’nin (European Financial Stability Facility) yaklaşık 140 milyar euro değerinde ek
Bir başka çözüm yolu, sadece krizin döneminin geçirilmesi amacıyla hükümetlere ve dolayısıyla bankalara para aktarmak yerine, borçların tekrar yapılandırılması olabilir. Bu şekilde krizin ülkeden ülkeye yayılma (Yunanistan’dan İrlanda’ya, İrlanda’dan İspanya’ya vb.) ve sistemik riske dönüşme (hükümetlerden finansal sektöre ve sonrasında tüm ekonomiye), riski bir miktar azaltılabilir. Para politikasını ortak yürüten bir merkez bulunmasına karşın,
Tüm bu olumsuzluklara ve Euro Bölgesi’ni oluşturan ülke ekonomilerinin ayrışmasına karşın, eurodan çıkış ihtimali aşırı devalüasyon riski ve banka bilançolarında yaratacağı döviz uyumsuzlukları nedeniyle düşük görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder