Hiç düşündünüz mü? Neden bir marka kıyafet, saat ya da mobilya binlerce hatta onbinlerce dolarlık fiyatlarla alıcı bulur? Bazılarınız bu soruya şöyle yanıt verebilir: “Kendini özel hissetmek isteyen kimi insanlar pahalı markaları tercih eder.” Evet, doğru bir yaklaşım fakat tek başına yeterli değil. Benzer ürünler arasındaki fark yalnızca fiyatlandırma stratejisi ile yaratılmıyor, eğer öyle olsaydı, çoğu marka bu kolay yolla çok kazanç elde ederdi değil mi? Peki, neden bazı markalar daha yüksek değer ifade eder veya tüketiciler tarafından daha çok sevilir?
P&G’nin eski marka yöneticilerinden biri olan Kevin Roberts, markaların piyasada tutunmak için tüketicileri kendilerine âşık etmeleri gerektiğini söylemişti. Peki, tüketiciler markaların nesine, neden aşık olur? Kevin Roberts, “Love Marks” isimli kitabından markaların performans, güven ve itibar sayesinde kurulduğunu, aynı zamanda gizem, tutku ve samimiyet gibi nitelikler taşıdıklarında ise aşık bir kitle oluşturabildiklerini anlatıyor. Bunun için de tüketici ile kurulan her iletişim kanalında bu duyguları uyandıracak deneyimler yaratmak gerektiğini savunur.
Bu yaklaşım, özellikle günümüzde neden bu kadar önemli? Çünkü yoğun bir enformasyon dönemine girdiğimiz, bir devrim niteliği taşıyan bu yeni dönemde, her şey artık daha hızlı taklit edilebiliyor. Evet, bir ürünü kopyalayabiliyorsunuz, ama bir markayı asla! Çünkü markalaşmak orijinal olmakla ilgili bir durum. Tüketicinin zihninde benzersiz bir pozisyon alabildiğinizde, herkes, sizi istediği kadar taklit edebilir ama başarılı olamaz. Bu durumda markaların, bize bazı inanç ve değerleri yani bir kültürü pazarladığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla markamızın üzerine kurulu olduğu zemini çok iyi bilmek zorundayız. Artık kavramların rekabet ettiği bir dönemdeyiz. Bu nedenle markanızın geleceği için, hangi kavramlara sahip çıkmanız gerektiği çok önemli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder