4 Haziran 2010 Cuma

Güven İmaj ve İş Ahlakı Üçgen


İnsanlar bir şeyler alırken her zaman tanıdıkları bildikleri ve de güvendikleri yerlerden alış veriş yapmayı yeğlerler.

İnsanoğlunun doğasında vardır hata yapmaktan korkmak. Aslında bir bakıma doğrudur da bu her zaman doğru hareketi yapmayı isteme refleksi. İnsanların birbirine güvenmesi ticarette ve bir ilişkide çok önemlidir. Herkes bir iş yapacağı sırada en güvendiği insanla yola çıkmayı ister. Hele iş ticaretse yani ortada paylaşılacak bir meta varsa özellikle bu güven isteği iki üç beklide daha fazla katına çıkar.

Geçen bir yerde okudum Fukuyama güven eksikliği olan toplumları sıralarken, Türkiye’yi en baştaki sıralara taşımış. Kendi kendime çok hayıflandım doğrusu. Hoş kendisi bu konuda çokta haksız değil. Bizde çıkmamış mı ki ‘babana bile güvenme’ deyimi. Belki de insanın güven namına hiçbir sıkıntısı olmaması gereken aile kurumuna karşı bile şüphe uyandırtıyor insana. Sanıyorum bizim insanlarımızın önce kendine sonrasında ailesine akabinde çevresine ve nihayetinde de ülkesine güvenmesi gerekiyor ki, diğer ulusları kendine güvendirsin.

İkinci konu imaj meselesi:

Buna konuya İmaj problemi olarak başlamadım çünkü eğer bir konuyu problem olarak alırsanız bunu büyütmek için bir nedeniniz olmuş olur. Her kesinde bildiği gibi kaşınan yaralar büyür ve büyüyen yaralar içinden çıkılamaz kara delikler oluşturmaya namzet sıkıntılar oluşturmak için fırsatlar kollar. Yapmamız gereken şey aslında çok basit. Biz, olayları iyi tahlil edip ihtiyaca uygun ilaçlar vererek estetik operasyonlar yapacağız.

Yazımızda şimdiye kadar hep olumsuz durumlardan bahsettik şimdide bu olumsuzlukların çözüm yollarından bahsetmemiz lazım.

Birinci öncelikli meselemiz Eğitim. Şahsım adına milletlerin uygarlık yolculuğunda eğitimden daha etkili bir konunun olduğunu sanmıyorum. Büyük medeniyetlerin oluşmasını sağlayan en önemli etken o toplumların yetiştirdiği kanaat önderlerinin entelektüel seviyesi, olmuştur. Bu önderlerinin yetişmesi de bilindiği gibi eğitim ile olmuştur. Gidenler görmüştür yurt dışındaki metrolarda herkesin ama herkesin elinde kitaplar vardır. İnsanlar beş dakikalığına binseler bile çantalarından kitaplarını çıkartıp okurlar. Bence harikulade bir alışkanlık. İnsanlar okudukça bilirler bildikçe araştırırlar ve araştırdıkça ortaya bazı veriler koyarlar. Eğer araştırma olmazsa bu bizi intihale intihalde taklitçiliğe götürür. Kendimi şu veciz ifadeyi kullanmaktan alamayacağım. ‘Taklitler sadece ve sadece aslını güçlendirir.

Aslında biz millet olarak birçok konuda medeniyetlere mihmandarlık yapmışız. Mimar Sinan’ın yaptığı eserler hala güncelliğini koruyor. Üstatıdın eserleri birer mimarlık dehası. Piri Reisin çizdiği haritalar hala güncelliğini koruyor. Bu insanların başarıların tek bir sırrı vardı ‘iş ahlakı’ onlar bundan hiç mi hiç ödün vermediler. Anistein in bir sözü benim çok hoşuma gider ‘benim diğer insanlardan tek farkım var o da bir işi yüz defa düşünüp farklı farklı yollardan denememdir’ diyor. Buradan benim anladığım ‘işin peşini bırakmam’ diyor. Belki kendi işimizde de, ‘bir merceğin ışığı toplayıp, kâğıdı yaktığı gibi’ olmalıyız. Yani işlerimizde ilgimizi ve alakamızı çok dağıtmamalıyız. Bir iş yaparken o işi bir seferlik değil, birkaç sefer daha yapabileceğimizi düşünmeliyiz. Hesaplarımızı hep kalıcılık üzerine yapıp uzun vadeli planlar yapmalıyız. Yani uzun sözün kısası ‘hele bugün geçsin yarına Allah kerim demeyip. Allah her zaman kerimdir ama bizim planlarımız yarınlar içindir de’ demeliyiz. Ancak ve ancak bu şekilde imajımızı düzeltebiliriz.

Haddim olmayarak , genel olarak toplumumuzun sıkıntılarından bir nebze de olsa söz etmeye çalıştım, eğer bunlara birazcık ışık tutabildiysek ne mutlu bizlere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder